NESLİ'NİN KONULARI

26 Eylül 2011 Pazartesi

İtalya Hazırlıkları ve Bergamo


Bayram tatilinde ailece İtalya'daydık. Eşimin katılacağı bir kongre nedeniyle gitmesi gerekiyordu, biz de (oğlum, ben ve kardeşim Duygu) İbrahim'e İtalya gezisinde eşlik ettik. Yeni evlendiğimiz sene (2003) bir turla Venedik ve Floransa'yı görme şansımız olmuştu ancak Roma'yı görememiştik. Milano'daki kongre ortaya çıkınca Roma'yı görmemiz için bir fırsat olduğunu düşündük. Demir'siz geçen Prag gezisinden sonra Demir'i her yere götüreceğime söz vermiştim. Demir'le yurt dışı tatilinin nasıl olacağını hayal edemesem de söz sözdür dedik ve planlarımıza Demir'i de kattık. Uzun süren ikna konuşmalarından sonra Katar'da çalışan kardeşimi de bizimle gelmesi için kandırdık.

İtalya gezisi yaklaştıkça Demir'le nasıl gezeceğimiz ve yürüyeceğimiz beni daha çok düşündürmeye başladı. Bir haftasonu sabah erken kalktık, dolmuşla Kadıköy'e gittik. Fırından aldığımız sandviçlerimizle kahvaltımızı yaptık ve vapura binip karşıya, Eminönü'ne geçtik. İlk olarak tramvaya binerek Topkapı Sarayı'na gittik. İnanılmaz bir sıra vardı kapıda. Ama bu bir İtalya denemesiydi ve vazgeçemezdik. Uzun süren beklemenin sonunda içeri girdik, Topkapı Sarayı'nı çocukluğumda gezmiştim, bahçesinin o kadar uzun olduğunu unutmuştum. Sarayın içindeki müzeleri gezerken ezilmekten zor kurtulduk. Hem turistlerin kalabalığından hem de yerli turistlerin kabalığından. Neyse ki sonunda sarayın bir bölümünü dolaştıktan sonra kendimizi dışarı atabildik. Sıra Yerebatan Sarnıcı'na gelmişti. Topkapı Sarayı kadar olmasa da yine güneşin altında sırada bekledik. Yerebatan Sarnıcı Demir'i daha çok etkiledi. İçerisinin serin olması da bunda bir etkendi sanırım. Yerebatan Sarnıcı'ndan çıktığımızda Sultanahmet'te birşeyler atıştırıp Kapalıçarşı'ya yürüdük. Kapalıçarşı'yı dolaştıktan ve Kapalıçarşı'ya her gelişimizde yaptığımız gibi Türk Kahvemizi içtikten sonra Eminönü'ndeki motorlara kadar yürüdük. Demir sık sık susaması, sürekli birşeyler istemesi ve zaman zaman yorulduğunu söylemesi dışında iyi dayandı. Kadıköy'e geçtiğimizde de yine dolaşmaya devam ettik. Eve döndüğümüzde biz yorgunduk Demir ise klasik repliğini tekrarlıyordu "Hadi Oynayalım." İbrahim'le birbirimize baktık ve bu iş tamam dedik. Sadece bunu 6 gün boyunca tekrarlamamız lazım !

Demir'in 3 saat boyunca konuştuğu uçak yolculuğundan sonra Bergamo havaalanına indik. Oradan daha önce internet üzerinden kiraladığımız aracı alarak ayrıldık ve ilk olarak daha önce kararlaştırdığımız üzere Bergamo'yu gezmeye karar verdik. Bergamo'ya geldiğimizde saat 14.00 civarlarıydı. Etraf sessiz sakin, yollar boş... Kaldırımlarda tek tük insanlar yürüyor. Şehrin içinde arabayla otopark bulana kadar birkaç tur atmamız gerektiğinden bu sakinlik işimize yaradı. İtalya'da araba kullanma ile ilgili daha önce birkaç tavsiye aldığımızdan nelere dikkat etmemiz gerektiğini biliyorduk ama uygulama kısmı biraz zaman aldı. İtalya'nın kuzeyinde olan Milano ve çevresinde trafik kurallarına herkes saygılıydı. Yayalara herkes yol veriyor, korna asla çalınmıyor, ışıklarda araba için belirtilen çizgi asla geçilmiyor, sağa ve sola dönecek olanlar için yollarda çizgilerle bölüm ayrılıyor...Yakın zamanda İtalya'ya giden ve araç kiralayan arkadaşlarımızın İtalya dönüşü arka arkaya gelen trafik cezaları ile şaşırdıklarını öğrenince kurallara uymak için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Navigasyon sayesinde yer arama sorunumuz olmadı ama başka bir ülkede, anlamadığımız işaretlerle dolu yollarda arabayla ilk başta biraz zorlansak da zamanla alıştık. (Bu bölümü daha sonra Roma'yı anlatırken aklınızda bulundurun. )


Bergamo, Lombardiya bölgesinin merkezi olan Milano'nun 40 km kuzeydoğusunda bulunuyor Şehir eski "Citta Alta" adlı "yukarı şehir" ile "Citta Bassa" adlı modern "aşağı şehir" olarak ayrılmış. Yukarıdaki fotoğraf Citta Bassa'nın önemli caddelerinden birinin üzerinde bulunan Santa Maria delle Grazie kilisesine ait. Sakin görünen caddeler saatler ilerledikçe dolmaya başladı. Daha sonra anladık ki İtalyan'ların siesta zamanına denk gelmişiz.


Citta Bassa'da birşeyler yedikten sonra uzaktan beri, kente gelen tursitlere seslenen tepedeki tarihi kent merkezine gitmek üzere yola çıktık. Döne döne tepeye doğru çıkarken yolda durup Bergamo'nun çevresini fotoğrafladık.



Bergamo'nun çevresi gözalabildiğine yeşil. Milano'ya yaklaşık 1 saat uzaklıktaki bu kent ve çevresi gerçekten çok güzel görünüyordu. Özellikle tepeye vardığımızda taş binaları, dar sokakları, dar sokaklarında hızlı-küçük arabaları ile İtalya sokaklarına girdiğimizi anladık. Bergamo'da tarihi yerleri gezme fırsatımız olmadı. Sokaklarında hızlı adımlarla biraz dolaştıktan ve sonra- hayatım boyunca unutamayacağım- dondurmasını yedikten sonra buradan ayrılmak zorunda kaldık.



Blogumun konsepti ve benim özel ilgi alanıma girmesi nedeniyle İtalya gezisi fotoğraflarında sık sık yemek ve tatlılarla karşılaşacaksınız. Yeni tarifler için ilham vereceğini umuyorum.




Bergamo'nun sokaklarında gezerken bu enteresan yerde biraz dinlendik. Enteresan diyorum çünkü ne olduğunu anlamadık bu insanların oturdukları yerin. Fotoğraftan pek farkedilmiyor ancak o saçakların altında pazar tezgahları gibi görünen bölmeler bulunuyor. Ancak ortası boş olmadığı için bu olasılığı gözardı ettim ama açıkçası aklıma başka birşeyde gelmedi. Ne olduğu hakkında fikriniz varsa bana da bildirin...Fotoğrafta görülmeyen bir de çeşme vardı burada. İtalya'da çeşmelerden su içilebildiğini daha önce duymuştum, gelen geçen herkesin içmesi de bunun kanıtı oldu. Ben de duramadım tabi çeşmeden akan suyu içmeyi seven biri olarak .

Bergamo'nun en sevdiğim yerlerinden biri de sokak taşları oldu. Her ne kadar üst fotoğrafta gördüğünüz taşlarda yürümesi biraz zor olsa da tarihi doku ile uyumu nedeniyle çok beğendim. Alttaki fotoğraftaki işçiliğe ise hayran kaldım.



Dar sokağın sonunda güzel bir meydanla karşılaşır mıyız diye sonuna kadar gittik ancak yolun sonunda sokak başka sokaklarla buluşuyordu ki bizim de bütün Bergamo'yu keşfedecek kadar zamanımız yoktu. Oysa bir yeri gezmenin, keşfetmenin en güzel yoludur sokaklarında kaybolarak dolaşmak. Yolunuz Milano civarlarına düşerse mutlaka uğrayın Bergamo'ya.Bu kente zaman ayırın ve sokaklarında kaybolun. Unutmayın elinizde de karadutlu-mangolu dondurmanız olsun...
İtalya yazılarının 2. bölümünde Milano ve Venedik gezisinin fotoğraflarını ve ayrıntılarını paylaşacağım. En kısa zamanda....

10 Eylül 2011 Cumartesi

Sünger Bob Pastası- Sponge Bob Square Pants Cake



Eveet benim de bir Sünger Bob pastam oldu sonunda. Bundan yaklaşık 1ay kadar önce Belgin hanımla e-maille haberleştik ve Doruk 'un 2 yaş doğumgünü pastasını hazırladım. Yaz günlerinde pasta hazırlanmanın zor olduğunu bir kez daha teyit etmiş oldum. Pastayı teslim edene kadar ( bu sefer Doruk'un doğumgünü tarihinde değişiklik olduğu için parti olana kadar ) aklım hep pastada oluyor. Şeker hamuru eriyecek mi, figürler bozulacak mı endişesi taşıyorum. Pasta yapmak çok zevkli olsa da bu stres beni mahvediyor. :) Neyse ki herşey yolunda gitti, Belgin Hanım'dan pastanın hem oğlu Doruk hem de misafirleri tarafından çok beğenildiği haberlerini aldım.



Bu sefer ki pastam Belgin hanım'ın isteği üzerine çikolatalı fıstıklı oldu. Kavrulmamış olarak aldığım fıstıkları biraz kavurduktan sonra şekerle karamelize ettim. Böylece çikolatanın lezzetinin yanına çıtır çıtır fıstıklar eklenmiş oldu. Dilerim tadı güzeldir. Belgin Hanım istediği pastanın fotoğrafını gönderdi ve bende elimden geleni yaptım. Fotoğrafları çektikten sonra pastanın üzerindeki Doruk yazısının yerine "iyi ki doğdun" yazısı eklemeye karar verdim. Son hali daha iyi oldu ancak bir kez daha fotoğraflayamadım.




Kurabiyeler biraz uğraştırsa da hepsini birarada görünce tüm yorgunluğum geçti. Pasta siparişini çok kısa bir zaman önce kesinleştirdiğimiz için fazla yaratıcı olamadım. Aslında Sünger Bob olduğunda Bay Yengeç'i ve Garry'i de eklemek isterdim. Özellikle kurabiyelerde Sünger Bob ve arkadaşlarının karışık olması daha iyi olurdu.



Doruk'a nice güzel yaşlar diliyorum. Sağlık, sevgi ve huzur dolu bir yaşamı olsun....
Sevgiler.