NESLİ'NİN KONULARI

22 Ekim 2011 Cumartesi

Fenerbahçe Pastası

Beni tanıyanlar her ne kadar fanatik bir futbol taraftarı olmasam da Fenerbahçe Pastası yapacağıma ihtimal vermezler. Pastanın ilk başta kardeşim olmak üzere pek çok kişiyi şaşırtacağını düşünüyorum...

Pastayı bir zamanlar çok iyi arkadaşım olan şimdi ise sesini tanımakta zorlandığım sevgili Emre için yaptım. Uzun yıllar birlikte çalıştığım sevgili Şebnem Hanım'ın oğlu olan Emre'yi ilk tanıdığımda 3 yaşında sevimli bir çocuktu bugün ise 15'ini bitiren yakışıklı bir delikanlı oldu. Canavarlarla ve dinazorlarla ilk tanışmamı sağlayan böylece oğlum da hiç zorlanmadığım Emre'ye ben de annesinin isteği üzerine Fenerbahçe Pastası yaptım. Kupayı da aldıkları bu sene Alex'li bir sahanın uygun olacağını düşündüm. Neyse ki Emre'de pastayı başarılı bulduğunu söyledi de içim rahatladı...





Emre'cim sana nice güzel yaşlar diliyorum. Küçüklüğünden beri hayran olduğum zekanı kullanarak çok iyi yerlere geleceğine inanıyorum... O müthiş hayal gücünü hiç kaybetme, hep böyle kal. Sevgiler....

19 Ekim 2011 Çarşamba

TERÖRE LANET OLSUN!

BAŞIMIZ SAĞOLSUN. TÜM ŞEHİT AİLELERİNE ALLAH SABIR VERSİN.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Milano



Milano, moda ve sanat şehri... Hatırlarsanız Bergamo yazısının sonunda Bergamo'dan ayrılarak, Milano'ya geldik. Aslında Milano'yu merak etsem de sanırım bu kongre olmasaydı yolumuz düşmezdi hiçbir zaman. İlk günümüzün büyük bir kısmı Bergamo'da geçtiği için Milano'ya ancak akşam saatlerinde varabildik. Navigasyon sayesinde otelimizi kolay bulduk. İnternet üzerinden ayırttığımız otelimiz de gayet güzel çıktı. En güzel tarafı da metro istasyonuna sadece 2 dakika uzaklıkta olmasıydı. Odamıza yerleştikten sonra dinlenmeye bile vakit bulamadan yiyecek birşeyler bulabilmek için otelden ayrıldık. Otelin çevresinde birşey bulamayınca metro ile Milano'nun merkezine gitmeye karar verdik. Metrodaki görevliye sorunca Navigli'ye gitmemizi önerdi. Önerisini dinledik ve gittik. Metrodan ilk indiğimizde nereye geldiğimizi anlayamadık. Yol üzerinde gördüğümüz bütün restaurantlara bakındık, yolun sonuna kadar gitmeye karar verdik. Yolun sonunda hiç beklemediğimiz bir yer çıktı karşımıza. Kanal kenarına sıralanmış cafeler ve restaurantlar. Burası Navigli, kanallar bölgesi. Buraya gelene kadar en ufak bir ipucu bulamıyorsunuz böyle bir yerle karşılaşacağınıza dair. Navigli'de yemeğimizi yedikten sonra otelimize döndük.


Milano'daki ikinci günümüzde sabah erkenden kalktık, tuzlulardan çok tatlı ağırlıklı olan kahvaltımızı hızlıca yaparak Milano'nun merkezinde yer alan "Università Cattolica del Sacro Cuore" Üniversitesine gitmek üzere yola çıktık. Bugün İbrahim'in sunumu var. Duygu, Demir ve ben İbrahim'den daha heyecanlıyız. Metro ile üniversiteye ulaşıyoruz. Milano'nun merkezinde olan üniversite ağaçlıklar içinde, heykellerle dolu bir alanda kurulu. Bana, avlulu taş binasıyla Taşkışla'yı hatırlatıyor. Taşkışla'dan farkı birbirinin aynı 3 bakımlı avluya sahip olması. Birbirinin aynı derken sadece şekilsel olarak demiyorum, ağaçların yeri, cinsi hepsi aynı. Hangi avluda olduğunuzu anlamak çok zor. Okulun içinde ve dışında bir çok heykel bulunuyor. Hepsi birbirinden güzel, zaman zaman üniversite de değil de müzede dolaşıyor gibi hissediyorum.

Yukarıdaki fotoğrafı İbrahim'in sunum yaptığı salonun penceresinden çektim. Çatılara ve farklı tonlardaki kiremitlere bayıldım.

Üniversiteden ayrıldıktan sonra Duomo'ya gitmek üzere yola çıktık. Yolumuzun üzerinde ilk olarak Castello Sforzesco ile karılaştık. Çok güzel bir kale. Aşağıdaki fotoğraf sadece bir kulesini gösteriyor. Oysa tıpkı filmlerdeki gibi bir kale burası. Kare yapısı olan ve girişteki iki köşesinde kuleleri olan bir yapı. İçerisinde yer alan müzeyi gezmek için zamanımız olmadı ama bu kadarını gezmek ve görmek bile keyifliydi.

Castello Sforzesco'nun kapısı.

Aşağıdaki haritada size anlattığım yerleri işaretlemeye çalıştım. Milano'nun merkezi haritada gördüğünüz alan. Biz üniversiteden yürüyerek piazza castello'ya oradan da Via Dante'yi takip ederek Duomo'ya ulaştık. Dante Caddesi üzerinde pek çok güzel cafe ve mağazalar vardı. Araç trafiğine kapalı olan bu cadde en beğendiğim yerlerinden biri oldu Milano'nun. Öğle yemeğimizi bu cadde üzerinde yemeğe karar verdik. Vitrinde gördüğümüz yemekler bizi etkilemiş olsa da onların içerisinden sadece benim ızgara enginar zannederek istediğim ancak tadına baktığımızda bir çeşit marul olduğunu anladığımız bir yemeği söyleyebildik. Onun dışında geleneksel olarak pizza ve makarna yedik.

Dante Caddesi üzerinde gördüğüm bir cafenin inanılmaz güzel görünen tatlıları. Günün sonunda kimseyi oraya dönmeye ikna edemediğim için tadlarını bilmiyorum.

Dante Caddesi üzerinde yemek yediğimiz restaurantın öğlen yemekleri için hazırladığı aperatifler.





Yemekten sonra Duomo'ya gitmek üzere yolumuza devam ettik. Bu arada bir yandan havanın sıcaklığı bir yandan da Demir'in oyuncakçı arayışı bizi tahminimizden çok daha erken yordu. Dante Caddesinin sonunda Duomu'yu tüm ihtişamıyla karşımızda bulduk. Yazının başında gördüğünüz fotoğraf Duomo'ya ait. Duomo di Milano Dünyanın en büyük gotik katedrali. En büyük katedraller içinde ise dördüncü sırada.Mlano'nun merkezinde bulunuyor. Katedralin bulunduğu meydanın adı Piazza Del Duomo. Katedralin yapımına 1386'da başlanmış ve ancak 1577 'de tamamlanmıştır. Katedralin Batı Cephesi ise 1616'da başlamış ve ancak 1813'te tamamlanmıştır. Hatta bazı kaynaklarda bazı ayrıntılarının 1960'lara kadar sürdüğü söylenmektedir. Bu kadar yıl inanılmaz gibi görünse de yapıyı gördüğünüzde bunun çok normal olduğunu anlıyorsunuz. Milano'da, bitmeyen isler icin "lungo come la fabbrica del duomo" yani "duomo insaati gibi" deyisinin kullanıldığı söylenmektedir. İnsanı ürküten ve küçülten mimarisindeki detaylar tüm övgüleri hakediyor. Katedrale girebilmeniz için kıyafetinizin uygun olması çok önemli. Üzerinizde kolsuz bir kıyafet ve kısa etek/elbise/şort varsa içeri giremiyorsunuz. Bu konuda çok ciddiler. Pek çok turisti kapıdan çevirdiler. Katedralin içi de ihtişamlı, özellikle vitraylar muhteşem.



Katedrali dolaştıktan sonra ilk olarak Galleria Vittoria Emanuele'yi gezdik. Milano Moda yazısında fotoğraflarını görebilirsiniz. Bu yapının içi de dışı da çok görkemli. Yer döşemelerinden tavanına kadar her yeri çok güzel. Mutlaka gezilmeli. Galerinin bir köşesinde yer döşemeleri ile ilgili bir tadilat vardı. O kadar özenli çalışıyorlar ki bu yapıların bugünlere kadar nasıl böyle korunarak geldiğini anlıyorsunuz.

Galleriyi gezdikten sonra katedralin tam karşısındaki bir cafede mola verdik ve kahvelerimizi yudumladık. Hava öyle sıcak ki 1-2 saat gezdikten sonra 1-2 saatte oturup kendinize gelmeniz gerekiyor. Biz Duygu'yla daha erken toparlanıp, baba-oğulu kahve keyifleri ile yalnız bırakıp bir kez daha galeriyi gezmeye gittik.



Galleria Vittoria Emanule



Navigli

Akşam yemeğimiz için tekrar Navigli'ye gitmeye karar verdik. Bu sefer farklı bir restaurant yercih ettik. Deniz ürünleri ağırlıklı bir sofra kurduk. Burada yediğimiz pizza İtalya'da yediğimiz en iyi pizzalardan biriydi. Deniz ürünlü makarnamız ise gerçekten lezzetliydi.



Milano'daki ikinci günümüzde böylece sona erdi. Milano'daki üçüncü günümüzde Como Gölüne gitmeye karar vermiştik, ancak son anda Como Gölü yerine Venedik'e gitmenin daha iyi bir fikir olduğuna karar verdik... Venedik izlenimlerim bir sonra ki yazıda...



Milano'daki bir marketten aldığımız meyve tabağı. Bizim marketlerde de bulmak mümkün buradaki meyveleri ancak en az 3-4 katı fiyatına.

Bir pastanenin vitrininde gördüğüm ve badem ezmesi olduğu düşündüğüm şekerlemeler. Çok yaratıcı ve güzel görünüyorlar...



Dante Caddesi üzerinde bulduğumuz bir oyuncakçı. İnanılmaz güzel ve yaratıcı oyuncaklar var içeride. Amerikan pazarı burayı ele geçirememiş. Ne o hepsi birbirinden korkunç olan kahramanlar ne de Victoria Secret Melekleri görünümünde Barbieler vardı. Ahşap oyuncaklar , deney setleri, zeka oyuncakları...Hepsine bayıldım. İlk başta Demir'i çok tatmin etmese de oyuncakları inceledikçe o da beğendi...

Duomo'dan Navigli'ye yürüyerek gittik. Yolumuzun üzerinde yer alan bu yapıyı çok beğendik. Sütunların altında işten çıkan ve arkadaşları ile oturanlar, alışverişten dönenler, çocuklar ve gençler oturuyor. Buranın biraz ilerisinde de bir meydan bulunuyor. Yukarıda gördüğünüz fotoğraf da bu meydandan. Elvis'in ölümsüzlüğünün bir kanıtı daha...

Milano İzlenimlerim:

Milano ile ilgili okuduğum bütün yazılarda Milano'nun moda merkezi olması öne çıkartılarak, burada sokaklarda göreceğiniz herkesin podyumlardan inmiş gibi görüneceği anlatılıyordu. Ben sokaklarda şapkaları ile şık kadınlar, takım elbiseli erkekler canlandırmıştım gözümün önünde. Belki de sıcakların etkisi ile kimse öyle çok şık falan değildi. Nişantaşı'nda hatta İstiklal'de bile yürürken çok daha şık ve bakımlı insanlar görüyorum. Belki İtalya'nın diğer yerlerine göre daha şık olabilirler ama doğrusu İstanbul ile karşılaştırdığımda ben umduğumu bulamadım.

Milano'da herkes saygılıydı, bunu özellikle Roma'ya gidince anladık. Özellikle de trafikte. Milano'da herkes kurallara, hız limitlerine uyuyordu. Araba kullanmak hem kolay oldu hem de bu kadar kuralın olduğu yerde çok iyi bir denetleme ve ceza sistemi de olacağından bizi tedirgin etti. Neyse ki cezasız dönebildik.

Kültür turu için yaz aylarının asla uygun olmadığını anladım. Kışın en soğuk günlerinde bile daha rahat gezdiğimi hatırlıyorum.

Milano'da Yapamadıklarım:

Çok görmek istesem de Dünyanın en büyük opera binalarından biri olan La Scala Opera binasına gidemedim. Hava o kadar sıcaktı ki güneşin altında uzun süre yürüyemedik. Çok yakınlarından geçsek de opera binasını göremedim.

Milano'nun en ünlü caddelerinden biri olduğu söylenen (yukarıdaki haritada 2 numara ile işaretli) Montenapoleone Caddesini göremedim.

Milano'da Como Gölü'ne gidemedim. (Aslında orada gideceğimiz restaurantı bile bulmuştuk ama Venedik'i tercih ettik. İyi ki de etmişiz. )

Milano'nun çevresinde yer alan outletlere gidemedim. Moda sayfası için faydalı olabilirdi ama Venedik planı bunu da rafa kaldırdı.

Yukarıdaki fotoğrafta da gördüğünüz Dante Caddesi üzerindeki o nefis tatlılardan yiyemedim.

Brera Resim Galerisini gezemedim.

Leonardo da Vinci'nin de resminin olduğu Poldi-Pezzoli Müzesini gezemedim.
Venedik Yazısında Görüşmek Üzere....

2 Ekim 2011 Pazar

2011 Sonbahar-Kış Modası /Milano


Sonbaharın etkisini yeni yeni hissetmeye başladığımız şu günlerde moda dünyası çoktan hazırlıklarını tamamladı, ürünlerini vitrinlere çıkarttı ve beğeniye sundu. Modanın yaratıcıları 2012 ilkbahar-yaz koleksiyonlarını hazırlamaya başlasınlar, biz bu kış neler giyeceğiz biraz onlara bakalım.

İtalya'da boş durmadım tabi ki, hazır Milano'ya kadar gitmişken modanın kalbinin attığı bu yerde mağazaları dolaştım ve elimden eldiğince fotoğraflamaya çalıştım. Zaman zaman uyarı alsam da "stil köşesi" için bunu göze aldım. Milano'da Duomu Katedralinin hemen yanındaki Gallery Vittorio Emanuela II 'de pek çok lüksmağazayı birarada görmek mümkün. Bu mağazaların ürünlerinden önce vitrin tasarımları sizi kendisine doğru çekiyor. Fiyatların 3 sıfırla bittiği mağazalarda tarihi mekanları dolaşır gibi geziyoruz. işin güzel tarafı yalnız değiliz. Mağazalara girenlerin çoğu bizim gibi.

Bu sene ayakkabılarda geçen sene olduğu gibi yılan derisi ön planda. Yılan derisinin yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz orjinal renklerinden çok, renkli olanlarına rastladım aslında. Maviler, kırmızılar, yeşiller ve morlar... Yılan derisi ayakkabı, çanta ve cüzdanlar. Ayakkabıların önü açık ve topuklar bir hayli iddialı. Neyse ki bizim mağazalarda bu sene dolgu topuk bulmak mümkün. Değişik renk ve modellerde pek çok dolgu topuk gördüm.

Son yıllarda bizde de mağaza sayısını her geçen gün arttıran Swarovski Gallery Vittorio Emanuela II 'de de bulunuyor. Fotoğrafta gördüğünüz morun hakim olduğu kolyeye bayıldım.

Ülkemizde de mağazaları bulunan Stefanel'e bu yılın renklerini ve modellerini görmek için girdim. Fotoğrafta da gördüğünüz gibi kırmızı-gri ve toprak renkleri bu sonbaharda karşımıza çıkıyor.

Genel olarak baktığımızda bu sene kırmızıyı, mavinin çivit ve gece mavisi tonlarını, hardal sarısını ve toprak tonlarını görüyoruz . Elbiselerde eskiye dönüş gözleniyor. Dizlerde, düz kesim, üste oturmayan ve genellikle kemerle kullanılan modeller ön planda.

Pantalonlarda tek tük İspanyol paçaya rastlasam da hala dar paça revaçta. Daha kaç sene sürecek dar paçanın saltanatı merak ediyorum. Özellikle kot ve keten pantalonlarda boru paçaya dönülmesi için kampanya başlatmayı düşünüyorum artık...

Son 1-2 senedir gardroblarımıza girmeye başlayan ipekli- şifon bluzlar bu sezon da askılardaki yerini koruyor. Önceleri çekinerek yaklaşsam da sandığım kadar klasik durmadıklarını farkettim ve bu farkedişten sonra hızla dolabımdaki açığı kapattım.

İtalya'daki moda izlenimlerim devam edecek....